Scroll Top
Sağ-Görü ve İç-Görü(Giriş)

Söz konusu yetilerin kazandırdığı avantajlar sayesinde kişi, gerçeğin sırlarını ve sınırlarını sorgulayacak…

  “Öz-benlik” ve “ego”, bireyin benliğinin su yüzeyinde kalan kısmını oluşturur ve onun hayata olan yönelimini sağlar. Bu yazıda, söz konusu ikilinin kişinin ruhsal yönünün gelişminde ne kadar kritik bir rol aldığını “sağ-görü” ve “iç-görü” yetilerinin analizini yaparak açıklamaya çalışacağım.

  Önceki yazılarda da belirtildiği gibi; “öz-benliğin” birey açısından önemi, onun özünü ve manevi yapısını karakterize etmesidir. İçindeki manevi mikro evreni temsil eden “öz-benlik” bireyin “merakını” yönlendirirken anlamsal açıdan kendi eksik kalan parçasını bulmayı arzulamaktadır.

  Öte yandan “ego” ise; kişinin dürtüsel (bedensel) ihtiyaçlarını karakterize etmekte ve onun zorunlu ihtiyaçlarını yani dürtülerini tatmin etmek için iradeyi harekete geçirmektedir.

Sağ-görü ve İç-görü

  Bireyin gerçeklik algısının olgunlaşmasını sağlayan en önemli dış faktörler, edinilen bilgi ve deneyimlenen tecrübelerdir. Zihinsel yetilerin gelişmesiyle birlikte güç kazanan bireyin gerçeklik algısı, çevresindeki insanları ya da olayları nesnel ve derin bir şekilde yorumlama kapasitesine ulaşır. Gerçek hayatı doğru bir şekilde değerlendirme becerisi ise; onun farkındalığının sınırlarını, yani basiretini (sağ-görü) belirler. Bireyin basireti tecrübe edilen deneyimlerin içselleştirilmesiyle gerçekleşir; çünkü içselleştirilen gerçek, onun farkındalık düzeyini arttırır. 

  Kişi hayatı kendi baktığı pencereden yorumlar ve gerçeği değerlendirir; sorgular. O, kendi kişilik profili ve mantığına göre bir hayat görüşü edinir. Bireyin basiretinin kapasitesi aynı zamanda onun sahip olduğu olgunluğu ve zekâsı ile orantılıdır.

  Genç bireyin kendi iç dünyasında algıladığı ruhsal süreçleri doğru ve mantıklı bir şekilde analiz edip gelişmekte olan kişiliği hakkında yeterli derecede bir bilgi sahibi olması, onun “öz-benliğini” besler ve “iç-görü” kapasitesini arttırır. Kazanılan “iç-görü” sayesinde kişi, yavaş yavaş kendisini hayatın gerçekleri karşısında bir kefeye koymaya başlar. Hayatın gerçeklerine dair edinilen farkındalığın başlangıç aşaması bireyin kendisini tanımasıdır. Böylece o, farklı olanı kendisiyle karşılaştırma yaparak bilecektir. Fakat onun öncelikle bir özne konumuna gelmesi, yani kendisine içkin manevi değerlerin harmonisiyle nitelenmiş bir olgunluğa ulaşması gerekir. Bu benliğin evrim sürecidir.

  Üstün bir “sağ-görünün” varlığı, gelişmiş bir “iç-görüyü” gerektirir. Çünkü “iç-görü” yetisi ile birey kendilik algısı ve edindiği yargılarla gerçeğin karşısında bir özne konumuna ulaşır. “İç-görünün” gelişebilmesi için kişi kendi ruhsal yapısını nesnel bir şekilde gözlemlemelidir. Bu süreç, onun kendine has manevi yapısının farkındalığına varabilmesi için elzemdir. Dolayısıyla hayatında yaşayacağı hüzünler ve mutluluklarla var olacak olan bireyin ruhsal gelişimi bu şekilde başlar. Onun ruhsal zenginliği, kendisini bir koza gibi inşa eden “öz-benliğin” gelişimi ile yakından ilgili olacaktır.

  Güçlü bir “öz-benlik” sayesinde zengin bir “iç-görüye” ulaşan kişi, artık gerçeği bilmeye istekli bir ruhsal olgunluğa ulaşmıştır. İmdi onun içindeki mikro evren manevi anlamda beslenmek ister, çünkü bireyin bilinmeyen gerçeğe karşı güttüğü “merak” iç-güdüsünün fitili ateşlenmiştir. Kişi hayatı tecrübe ettikçe ve yeni şeyler öğrendikçe kendi “öz-benliği” gelişecektir. O, ilerleyen yıllarla birlikte özellikle bencilce hazlardan nasibini alacak ve bir doyma noktasına ulaşacaktır. Güçlü bir “öz-benliğe” sahip olan kişi kendi hayatının kıymetini anlayacak ve ruhsal açıdan bir dinginliğe kavuşacaktır.

  Pek çok zorluğun aşılmasıyla elde edilen dinginliğin “sağ-görü” ile ilişkisi önemlidir; çünkü birey, artan hayat tecrübesiyle birlikte gerçek dünyanın bir uzmanı olmuş ve “iç-görüsü” sayesinde kendi mikro evreninin hâkimi haline gelmiştir.

  Fakat etkin bir “iç-görü” dışında “sağ-görüyü” ilgilendiren bir diğer unsur “egodur.” “Sağ-görü” açısından “egonun” önemi, kişinin kendi iradesini güçlü kılmasında ve ihtiyaç duyduğu bedensel güdüleri sağlamasında kritik bir rol oynamasıdır. Tatmin önemlidir; çünkü ruhu besler. Ayrıca tatminin baskın olduğu bir benlikte kaygının oluşum potansiyeli daha az olur.

  Bireyin kişilik yapısında güçlü bir “ego” ile “öz-benlik” dengesinin kurulması, onun gerek kendisini gerekse de gerçek dünyayı tanıması açısından fayda sağlarken, tatminle memnun edilme süreci de ruhunu güçlendirecektir. Çünkü tatmin, kişinin metanetli yapısını ve dirayetini sağlaması açısından gerekli bir doyumdur.

   Sonuç olarak “iç-görünün” güçlenmesi, kişinin ruhsal tekâmül hiyerarşisinde tamamlaması gereken ilk ve zorunlu aşamadır. O, kendi “iç-görüsünün” gelişmesiyle birlikte bilinçli bir birey olma yolunda ilerler. Gerçek hayattan edindiği tecrübelerle olgunlaşan “sağ-görü” ise, onun anlaşılması zor gerçekleri doğru bir şekilde analiz edebilmesinde yardımcı olur. “Sağ-görü”, bireyin varoluş yolculuğunda doğru yolu bulabilmesi için elzemdir. Söz konusu yetilerin kazandırdığı avantajlar sayesinde kişi, gerçeğin sırlarını ve sınırlarını sorgulayacak ve kendi hayatında aradığı gizemi, bilinmeyenin yarattığı sır perdesini aralayarak elde edecektir.